Kutsal tembellik...
Uzun zamandır bir şeyler yazmamışım... Şu dünyanın sorunlarını izliyorum günden güne... Ne yazsam ki diyorum... Nasıl çözülür bu sorunlar... İnsanın hem ferdi ve hem de toplumsal-külli gücünü aşan şeyler bir bakıma... Allah’a emanet etmekten başka bir çıkar yol olmadığını sezdiriyor her an genel görünüm... Ama işte... hadi ben yazacak bir şey bulamıyorum, hiç olmazsa İncil’den en sık aklıma gelip, içimi rahatlatan Hz. İsa’nın öğretilerinden birini aktarayım dedim, kendi çevirimle (Yunanca’dan)... Matta İncili’nden (6.26-34)... Hep teslimiyet sözleri... İnsanın kendi nefsine olan güveninden sıyrılıp tüm güvenini ezeli varoluş kaynağına, Yaradan’ına (beşeri babalığın ezeli ve ebedi arketipi olan ‘Baba’ya yani) dayaması ile ilgili sözler... Bu nefis güveninden sıyrılış kolay duyulmasına rağmen hayattaki en zor şeydir... Üstelik gerçekte en kolay olan ve en kolay olduğundan da en zor olan şeydir... Kolaylığı bir acz kabullenmişliği, bir terkediliş olduğundan... ama öyle bir şeye tenezzül nefsin her an kontrolü elinde bulundurma tutkusuna ve kibrine o kadar aykırı ki... Nefsin nezdinde bir nev’i ölüm... Ama bu ölümden geçilmedikçe yeniden doğuş da mümkün değil... Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi, ölümü ve dirilişi işte hep bu gerçeğe işaret eden olaylar zaten... Nefsin kontrolünden sıyrılıp da Allah'ın iradesine teslim olmak ermişliğin avulusuna ayak basmak sayılır bu sebepten...
Bu aşağıdaki dizeler İslamda’ki Mesihilik’le ilgili bazı yanlış anlaşılmaların aşılmasına da yardımcı olabilecek nitelikte... dikkat edilecek olursa Hz. İsa havarilerine ve onu dinleyen herkese Allah’tan ‘Baba’nız’ diye söz ediyor... Tek ve ortaksız olan Allah herkesin ve herşeyin yegane varoluş ve rızkının veriliş kaynağı olduğundan ‘Baba’ diye adlandırılıyor... Hatta Hz. İsa İncil’in bir yerinde Semalar’daki Babanız’dan başka hiç kimseyi babanız diye adlandırmayın der, varoluşun ver her tür rızkın Allah’tan olduğuna ve başka hiç bir kimsenin rızık kaynağı olarak görülmemesi gerektiğine isnaden... Mesihilik’te tabi Allah’a ‘Baba’ denmesi Allah’ın insana en yakın olan ve kendisiyle en aracısız şekilde irtibata geçebilecek şahıs olduğundan dolayıdır da... Ve Allah şahıstır, tamamen aşkındır ama şahıstır... duyar, karşılık verir, mülakatta bulunur, kendine has bir aşkınlık diliyle de olsa... İşte ondan şahıslar şahsıdır, ezeli ve ebedi, nihai Baba’mızdır... Yani Allah ile baba-oğul ilişkisi Hz. İsa’nın sadece kendisi için geçerli saydığı bir şey değildir ve elbette ki bu ilişkinin beşeri, vücutsal bir baba-oğul ilişkisi ile hiç bir alakası yoktur... Hz. İsa’nın Allah oğlu diye nitelendirilmesi bu halkeden ile halkedilenin arasındaki doğrudan, mutlak samimiyetteki ilişkiyi ilk dile getiren olduğundandır... Mesih oluşu da zaten bu ‘ilk’likle alakalıdır... Mesihi ilahiyatında kendisine ‘ilk çocuk, ilk oğul’ denir... Allah Mesih’in ağzıyla insanlara çocuklarımsınız der, en samimi bir şekilde... Babanız’a dönün der, o İncil’deki, Hz. İsa’nın anlattığı ‘hayırsız oğul’ misalinde bunca güzel anlatıldığı gibi... Mesih insanlara Allah’ın kendilerinden uzakta, sadist, her an cezalar yağdırmaya hazır bir diktatör olmadığını bildirir... Allah’ın insanı seven nihai, evrensel, varlıksal Baba’sı olduğunu vurgular, müjdeler (İncil kelimesinin anlamı da müjdedir zaten)... Allah’a dönüş her şeye kadir nihai Baba’nın himayesine dönüştür...
Aşağıdaki İncil bölümleri müthiş bir manevi anarşi içerirler... her tür pinti hayat yaklaşımının mızmızlığına kökten isyankar bir tembelik öğretisidirler, sansürsüzcesine önerilen... en derinlerden kudsiyeti olan bir tembelliğin öğretisi... İnsan çalışmak için, geçimini temin konusu ile telaşlanmak için yaratılmamıştır... Tüm bunlar, çalışma, toplumsal uzlaşmalar, yasalar, hatta dini olanları bile... insana hizmet etmeleri üzere vardır... İnsan hiyeyarşik olarak bunların hepsinin üzerindedir... en kutsal olarak bilinenlerinin bile... İnsan Baba’sının bahçesi olan dünyada bu bahçenin güzelliğinin bahtiyarlığını yaşayıp Baba’sına can-ı gönülden minettar olmak için yaratılmıştır... Şükran hissinin vecdi ile dolup taşsın diye... Günah bir bakıma bu vecdin dışına düşüp kendi rızkını kendi sağlamak çabası sefilliğidir... İşte ama... kutsal kitaplarda sadece yükümlülük, sorumluluk gibi sevimsiz şeyler vardır diyenler... buyursun okusunlar :-)))
26. Şu göklerdeki kuşlara bakın, ne ektikleri var ne biçtikleri, ne de depolarda biriktirdikleri ama Semalar’daki Baba’nız besinlerini sağlar hep... Siz onlardan değişik misiniz, onlardan az mı değerlisiniz... 27. Hanginiz yaşına kendi çabasıyla bir karış mesafe ekleyebilir ki... 28. Giyim kuşam için de ne diye telaşlanıyorsunuz... şu tarlanın zambaklarından ders alın... nasıl geliştiklerinden, çoğaldıklarından... Ne çaba sarfettikleri var ne de dokudukları... 29. Ve şunu diyorum size... Süleyman bile, saltanatının en ihtişamlı günlerinde, şu zambaklar kadar güzel giyinememiştir... 30. Eğer bu gün var olup öbür gün ocağa attığımız tarlanın bitkisini dahi Allah öyle giydiriyorsa, sizi giydiremez mi, inancı kıtlar... 31. Ne yiyeceğiz, ne içeceğiz, nasıl giyineceğiz diye telaşlanmayın 32. Bunlar inançsızların, müşriklerin kaygıları, istekleri... Semalardaki Baba’nız nelere ihtiyacınız olduğunu bilir... 33. En önce Allah’ın hükmünün ve adaletinin gerçekleşmesini isteyin, işte o zaman bütün bu ihtiyacınız olan şeyler de gelir hayatınıza eklenir... 34. Yarın için kaygılanmayın... yarınki gün kendi ihtiyaçlarını karşılayacaktır... Yetsin artık, sona ersin bu günün külfeti, azabı...